27 Nisan 2011 Çarşamba

Öğrendim

Sonunda öğrendim
Çok şey istememeyi hayattan.
Sıcak bir kahvem olsun şimdi,
Yanına da çikolata yeter...

Anlık mutluluklarmış meğer
Hayatı değerli kılan.
Bedenden önce ruhu mutlu etmekmiş
Önemli olan...

Öğrendim sonunda
İstemeden de vermeyi.
Beklentiye girmemeyi.

Huzur aslında çok uzaklarda değil
Kettleda kaynayan suyun az sonra
Kahveye dönüşecek olmasında...

3 Nisan 2011 Pazar

Hava ayaz mı ayaz...

Hava soğuk, bahar gelmiş olmasına rağmen sanki kış..vee ben yine bir boğaz enfeksiyonuna yakalanmış durumdayım.Evde ıhlamur, kitaplar, filmler, diziler takılıyoruz aşkımla...Aşkım yeni aldığı Crysis 2 oyununa takılırken ben de birseyler yazayım istedim..
Aşkımla şimdi tvdeki şu salakça gizli insan yüzünü bulun salaklığına takıldık ama 1 dk geçmeden buldum.Dikkat konusunda süperimdir.Öhö öhö...
İnsan neden elindeyken hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor?Mesela ben şu anda çalışmıyorum, herşey içln vaktim bol.Spor için,kendim için..Rahat rahat oturup bütün gün istediğim kitabı okuyup, istediğim filmi diziyi izleyebilirim.Saatlerce alışveriş yapabilirim.Sabah programlarına takılıp hiçbir şey düşünmeden eğlenebilirim..insan işe başlayınca bunları çok arıyor, zira hiçbir şeye zamanı olmuyor.boş vakitlerinde sadece dinlenmek istiyor..
Herşeyde böyle insanoğlu nankör, kıymetbilmez..
Çalışmıyorken yapmayı istediğim şeylerin başında Kur'an ı türkçe mealini okumak.Kitabımız var ve orada ne yazıyor bilmiyoruz.Bunu düşündükçe hep vicdan azabı duymuşumdur.Onca ders kitabı, roman, hikaye okudum ama kuranı okumadım..Şimdi okuyorum, allah kısmet ederse bitiririm yakında inşallahh.Arapça okumuştur çoğu insan kuranı ama önemli olan anlamak bence..Anlayarak okumak....


22 Mart 2011 Salı

İşte bu bizim hikayemizz

Size aşk hikayemi anlatmak istiyorum:

Sene 2005 ben üniversite 2. sınıftayım.Sınıftan RHK isimli arkadaşım birgün ders girişinde gelip ağzımı aradı.
Çıktığım biri olup olmadığını öğrenmetye çalıştı önce,yok dedim.Sonra ev arkadaşlarındn birinin beni görüp beğendiğini söyledi.ben önce önemsemedim fazla.İyi falan dedim.O aralarda kısmetim pek açıktı ama,elektronik müh bölümünden biri resimlerimi falan çekmiş gizli gizli,bir arkadaşımızda onunla nette tanışınca göstermiş falan resmimi..Bir de sınıfta giz diye bir arkın beden eğitiminden bir arkadaşı görmüş beğenmiş beni..Neyse hayatımın en kısmetli dönemi,ama böyle olunca tabi ben böyle havalara girdim;hiçbiriyle tanışmak istemiyorum falan..Neyse aylardan Mayıs üniversitede şenlikler var.8 Mayıs 2005 akşam GÖKSEL'in konseri var Arka bahçem adlı albümü yeni çıkmış.Kuzenim var benim cadı..

Cadıyı aradım cadı gel dedim akşam Göksel'in konseri var götüreyim seni..Ok dedi geldi cadı akşam...Süslendik püslendik giyindik cicilerimizi,düştük yollara..
Konser başladı falan,bir baktım bizim sınıftan RHK yanında bir arkadaşıyla geliyor uzaklardan..Yanında böyle uzun saçlı bi çocuk var,ben çocuğu gördüğüm an bittim..İçimden başladım dua etmeye allahım nolur nolur nolur bu çocuk olsun beni beğenen nollluuur diye dua ediyorum..Neyse yanımıza geldiler,bütün gece muhabbet falan..Ben hayran,hayran dinliyorum böyle çocuğu.Sonra birer bira aldık içtik falan..Konser bitti RHK eve bırakalım sizi dedi,e tamam dedim bende.Sonra bizi eve bırakana dek bunlar,biz muhabbete devam..

Ay ben nasıl heyecanlıyım ama böyle heyecandan saçmalıyordum tahminimce.

Neyse eve bıraktılar bizi.O gün de cumaydı..Hafta sonu geçti aradan ben pazartesi kızlara anlattım hemen kankirella,nilüş,kezban falan ayy RHK'nın arkadaşıyla tanıştım kızlar şöyle tatlı falan bilmem ne..O sıralar da bu RHK'lar yeni eve çıkmış.Kızlarla dedik ev hediyesi alalım gidelim..Pazaardan bulaşıklık aldık bunlara hediye,hahahhaha...Düştük yollara gittik evlerine,bu bizimki uyuyormuş,yeni kalkmış,e biz az biraz durduk sonra çıktık dışarı,ama benimki gelmedi..bekledik az ama sonra gittik..

Sonra ben eve gittim,tam eve vardım..ah deidm kontör alacaktım diye;yine indim avcılara çarşıya..Yürüken bir de ne göreyim Ooooo benimki geliyor yukardan..karşılaştık,tokalaştık sonra ama böyle biraz uzun bir tokalaşma oldu,Bikaç naber falan konuştuk,o kadar..Hala numaramız falan bile yok..

O hafta sonu bizim kimya mühendisliği klübünün pikniği olacak çatalcada(14 mayıs),RHK dedi 'Billy'i de davet ettim gelicek galiba dedi..Neyse o gün geldi çatalcaya gidiyoruz,sabah erkenden okulda buluşulacak.Okula geldik biz.RHK falan da geldi.Billy yok..RHK diyor ki gelmeyecek ama beni kandırıyormuş,neyse geldi Billyciğim..
otobüslere biniyoruz falan otobüste nasıl otursak falan ben ayakta kalıyodum geçtim bi koltuğa cam kenarına oturdum önümde de kızlar var,sonra billy bindi otobüse..Yalnız o binince Nilüşün billyi bi yanıma oturtuşu vardı ki göremeniz lazım.Adeta itti çocuğu benim yanıma.

Tabi piknikte biz kaynaştık falan,bütün gün dipdibe hiç ayrılmadık..Sonra çıkma teklif etti bana,numaraları alıp verdik.Akşam taa eve giderken kabul ettim bende teklifini..
O gün bu gündür birlikteyiz billyciğimle..2009'da nişanlandık,2010da da evlendik..Büyük aşkımız böyle başladı işte..O gün bu gündür daha bir kez birbirimize küs uyumuşluğumuz yoktur..O gün tartışsak küssek bile,o gece yatmadan önceye kadar muhakkak barışırız..Birbirimizi hergün artan bi aşkla seviyoruz.Çok şükür de evlendik,mutuyuz.Darısı tüm bekarların başına..

NOT:Bir yazımda da evlenme teklif etme macerasını anlatayım :)))

Öpüldünüz


21 Mart 2011 Pazartesi

Pastaaaa

Hayırdır inşallaahhh...

Doğum günümden kalan son pasta dilimlerini yerken sizlere birşeyler yazayım istedim; belki canı sıkılan birşeyler okumak isteyen birileri vardır orada diye.
Neyse mobil blog kullanmaya başladım telefonumdan mail atar gibi blog yazısı giriyorum şu an,pek de rahatmış, çok da rahatmış...
Bugün böyle bir gariptim ondan bahsedeyim,ay içimde bir kıpır kıpırlık var yerimde duramıyorum,evde bir sürü iş var yapılacak ama canım onlarla uğraşmak istemiyor(vallahi mutfakta birsürü tencer kap kacak,yani makineye sığmayan şeyler yıkanmayı bekliyor ama ben hiç mi hiç oralı değilim şu an mesela)..
Neye başlasam sıkılıyorum..ALES'e başvurdum mesela azıcık test çözeyim diyorum iki soru çözüp sıkılıyorum..Azıcık nete bakaym diyorum iki dakka birseyler okuyorum sıkılıyorum.TV'de bir film buluyorum izliyeyim diyorum,sıkılıyorum..
içimde böyle garip bir canlılık var,yerimde duramıyorum ama birsey de yapamıyorum;sanki böyle beklediğim çok önemli birşey var ve sabırsızlanıyorum beklerken gibi bir haldeyim...
Öyle kesin beklediğim birsey de yok halbuki...Yani çok beklediğim şey var aslında ama bu başka..Sanki haber bekliyormuşum gibi..
Allahım inşallah hayırlı bir haber alırım bir yerlerden en kısa zamanda..Hakkımda hayırlısını ver yarabbim..ve bana verdiğin herşey için şükürler olsun bir kez daha...

Nokia telefonumdan gönderildi

20 Mart 2011 Pazar

Behzat Ç. izlerken...

Behzat Ç. izlerken biraz birşeyler yazmak geldi içimden..18 Mart doğum günümdü benim.27 yaşına girdim galiba :)) Neyse faceten olsun, twitterdan olsun, mesajla olsun, birçok kişi doğumgünümü kutladı.Sağolsun, varolsun tüm kutlayanlar. Yalnız birseyi çok merak ediyordum, aldım cevabımı...2003ten beri arkadaşlık ettiğim Kezban lakaplı arkadaşım,dostum sandığım insan kutlamadı.Hatırlamadı desem imkansız çünkü facete kayıtlı ve bildirimi illa görmüştür herkes ya,o da o gün facete bircok paylasım yaptı ama nispet yapar gibi; ama gel gör ki kutlamadı doğum günümü...Son ana kadar içimde bir umut vardı oysa.Hatta gece uyudum rüyama bile o girmis vallahi..Telefon ediyordu açıyorum,doğum günün kutlu olsun diyor,sonra uzun bir sessizlik...ardından gülüyoruz ikimizde çocukluk ettik diyoruz, hiç girmeyelim o konulara kapatalım bitsin gitsin...ama rüya işte uyanıyorum o anda,üzülüyorumm..ama neymis artık üzülecek birsey bile kalmamıs demek ki..o bunu istedi demek ki...o zaman çok sevgili arkadaşım al istediğini senin olsun...yokum artık ben senin hayatında, asla olmayacağım...kin hic tutamam ama bunu unutmayacağım.dost kazanmak çok zordur ama kaybetmek ne kadar kolaymış meğer...
Neyse o gün see'den güzel bir hediye aldım.Mikrodalga fırın almış kargoyla yollamış bir de tam doğumgünümde elime ulaştı :) Kocişim de o çok beğendiğim ayakkabıları aldı..Akşam da pasta almış üfledim mumları güzel dileklerle...Dün de balık yemeye götürdü kocişim..Miss gibi balık kalamar ziyafeti çektik...
Not:Cepten yazıyorum ya sonra pastamın resmini ekleyeceğim bu yazıma...

15 Mart 2011 Salı

Sinemaya da Gittik Seninle, Korsan DVD'de İzledik Sevgilim!

Dün gece Ya Sonra'yı izlemeye gittik kocişimle. Genel anlamda ortanın üstü buldum filmi, beğendim :) Filmin başlarında Özcan Deniz'in "aşk, aşk, aşk" diye girmesi oldukça kötüydü. Amerikan aşk filmi havası verilmeye çalışmış sanırım ama bence özentilikten öteye geçememiş. Keşke olmasaydı yani... Bir de Deniz Çakır'ı böyle iyi, temiz kalpli, masum bir rolde görmeye alışık olmadığımızdan garip kaçtı :) Kolay mı, son 6 yıldır Ferhunde; ondan önce de Alev idi kendisi :) Kadrolu kötü kadın yani... Bunun dışında bir de kakalı sahne çok gereksiz olmuştu, komik bile bulmadım açıkçası.


Ama dedim ya, genel anlamda film çok güzeldi. Özellikle benzer bir ilişki içince olan biz, kendimizle ucundan kenarından özleştirdik tipleri ve davranışlarını diyebilirim. (Allah kaderimizi benzetmesin:P ) Tabi onların da köpişinin olmasının bunda payı büyük.

Filmden bağımsız olarak şikayet edeceğim bir diğer konu da; film öncesi yayınlanan reklamlar. Sayın cinebonus, bir kere sırf garanti bankası/bonus reklamı izlemekten, o kartı alacağım varsa da almamaya karar verdim, haberiniz olsun. 20dk reklam mı gösterilir ayrıca? İçimiz bayıldı yani. Reklamlardan sinemada da kurtuluş yok yani, öyle mi? Madem izlemek zorundayız, ya süresini kısaltın ya da daha eğlenceli ve çeşitli reklamlar gösterin bi zahmet!!

11 Mart 2011 Cuma

Kısa Günün Kar'ı :) Bölüm - 2


Süper geçen ilk günün ardından, gelelim bugüne :) Dün o kadar çok şey yaptık ki, neredeyse F.annemle konuştuğumuz beleş saç bakımına gitmeyi unutacaktım. Neyse ki, beynim beni sabahın erken saatlerinde - bu kez gerçekten erken, saat 09:00 - uyandım ve banyo yaptım. Çünkü bu yağlı saçlarla kuaförün karşısına çıkmayı gözüm yemedi. Evet, utandım!!! :P

Tam saçlarımı kurutmuştum ki, F.annem telefon ederek işinin bittiğini, yarım saate kuaföre geçeceğini haber verdi. Işık hızıyla kotumu, kazağımı giyip yollara düştüm. Minibüs öyle uyuz ilerliyordu ki, geç kaldım. Ben kuaföre vardığımda F.anneme saç bakımı uygulanmıştı. O da beni beklerken manikür ve pedikürünü yaptırmaya karar vermiş. Neyse, hemen beni aldılar, saçlarımı yıkadılar :) Ben de söylemedim saçımı 1 saat önce yıkadım diye. Çünkü onların şampuanları daha güzel oluyor. Benim güvenip aldığım Loreal şampuanım da saçlarımı kupkuru yaptığı için, memnun oldum saçımın yıkanmasına.

Oturdum koltuğa. Firma yetkilisi anında dibimde bitiverdi. Başladı saçlarımı incelemeye. Ama gerçekten başarılı buldum, çünkü saçlarımın sorununu GERÇEKTEN anladı. Sallama bir yorum yapmadı. Saçlarım normalde yumuşak ve ışıltılıdır, hatta kendimde en çok beğendiğim şey saçlarımdır ( maşallaahhh!!!) Ama loreal'in sözde 5 derde deva şu aptal şampuanını aldığımdan beri tüm parlaklığını, hacmini kaybetti saçlarım... Hatta saç derim de kuruyup pul pul dökülmeye başlamıştı. Ben söylemeden kadın hepsini bildi. Saçlarım nemsiz kalmış, bana buna uygun bir maske uygulamaya başladı. Bir yandan da ürünün övüyor tabi. E kadın haklı, babasının hayrına yapmıyor herhalde bu promosyonu. Ama benle karşılaşmış olması onun için tam bir şanssızlık, çünkü ben işsizim ve işsiz olmanın verdiği o gereksiz tedirginlik ciğerlerime kadar işlemiş durumda. Para harcarken 1674546847615 kere falan düşünüyorum. Bu abla da benim temiz ve saf yüzüme, bembeyaz kaymak gibi cilt rengime falan aldanmış olacak ki, anlatıyor da anlatıyor. En sonunda maskenin fiyatını sordum. 56TL dediği an gözlerim yuvalarından uğrayıp, usulca yerlerine döndüler. O sırada saçımın işi bitmişti, 10 dk bekletilmesi gerekiyordu. Kadın da kendine yeni bir av bulduğundan beni yalnız bıraktı. O sırada yan koltukta manikürü yapılırken her şeyi dinlemiş olan F.annem, ihtiyacım varsa alabileceğimi söyledi. Ben de her uyanık göçmenin yapacağı gibi "yek yea, bu ne böyle. bi maskeye 56TL verilir mi allasen? boşver." dedim. Sonra saçlarım yıkandı, kurutuldu. Ürün gerçekten güzeldi, çünkü saçlarımda gözle görülür bir fark vardı. Kadın beni yine esir alarak, bu maskenin tek başına yetmeyeceğini, yanında şampuan ve saç kremini de kullanırsam etkili olacağını anlattı. Onların da fiyatlarını sordum, zira şampuanımı değiştirmeyi düşünüyordum  zaten. Bunu alabilirdim. Zaten bir şampuan kaç para olabilirdi ki?diye düşünürken abla bombayı patlattı: şampuan ve saç kremi 35'er lira kikikiki... Ben : o.O


Sonra kasaya geçtik. Kasada kuaförüm bugün için firmanın %50 indirimi olduğunu söyledi. O an çok sevindim, çünkü şampuanı ve saç kremini almak istiyordum. Tam karar vermişken F.anne kendisinde o şampuandan 2 tane olduğunu birini bana verebileceğini söyledi. Kuaförüm de maskeyi almamı şiddetle tavsiye edince maskeyi almaya karar verdim. Onu da F.annem ısmarladı sağ olsun :) "And kids, this is how I ate your grandma's money" :P (How I Met Your Mother stayla)

Oradan çıkınca Antakya Sofrası diye küçücük bir aile lokantasına geçtik. Bu lokanta harika ev yemekleri çıkarıyor. Yeri de pek bi gizli :) Buraları bilmeyen bulamaz yani. Zaten ufak, duyulmamış, kendi yağıyla kavrulan lokantalar hep daha iyi yemek çıkarmıştır bence. Oraya geçtik, çünkü öğlen olmuştu ve ben henüz hiçbir şey yememiştim. Günün spesiyallerinden zeytinyağlı sarma-dolma tabağı istedik birer porsiyon. Önümüze tepeleme sarmalarla ve 3ü patlıcan 1i çooookk çoook acı biberden yapılma kuru dolmalarla dolu birer tabak geldi. Yanına da yoğurt :) O kadar nefistiler ki, sadece o çooooookk acı biberi yiyemedim, çünkü ısırdığım an dudaklarım uyuştu :S Bu güzel yerde de 10TL'ye tıka basa doymuş olduk.


Daha sonra eşimin dışarıda işleri olduğundan beni eve bırakabileceğini söyledi. Önce onun işlerini hallettik, sonra da Tchibo'dan taaaa ne zaman kazandığım şu beleş kahveyi içmek için AVM'ye gitmeye karar verdik. Oraya gidince ise canımız kahve istemedi. Ben yine can yoldaşım, biriciğim Watson's'ıma attım kendimi :) Çünkü fondötenim bitmişti. Ben fondötene öyle çok para vermeyi sevmiyorum. (neden acaba? ) Genelde tercih ettiğim marka da Maybelline'dir. Çünkü hem güvenilir hem uygun fiyatlı bir marka olduğunu düşünüyorum. Yine Maybelline tercih ettim ve kendime bir fondöten, bir de kapatıcı aldım. Kapatıcının iki rengi vardı ve ben açık olanı tercih ettim. Çünkü bir çok yerde okuduğum üzere, fondötenden bir ton açık bir kapatıcı çok daha genç görünmenizi sağlıyor. Koyu renk fondötenler, kapatıcılar ve pudralar ise sizi olduğunuzdan olgun ve/veya yaşlı gösterir. Neyse işte, ben de ona göre yaptım seçimlerimi. Affinitone fondöten ve concealer için 16'şar lira ödedim, yani 32TL'ye bu işi hallediverdim :) Ayrıca bir de iyi bir nemlendirici almak gerekiyordu, çünkü yüz makyajı doğru nemlendirici olmadan bir hiçtir bence... Pul pul dökülür falan... Ben annemin de uzun zamandır kullandığı Diadermine kremi denemek istiyordum. dolayısıyla uygun olanını seçip aldım. Ödemeyi yaparken, şu an kullandığım rimelin kampanyada olduğunu gördüm. Yanında 125 ml göz temizleyici losyon hediyeliydi ve fiyatı da 16TL idi :) Hemen kaptım bir tane. Evime mutlu döndüm :P




Akşam eve gelirken buranın meşhur dondurmacısı Dondurmacı Halil'e uğrayıp yarım kilo da sade maraş dondurması ısmarladı bana kocişim, ohhh değmeyin keyfime!! Eve gelip kızarmış dondurma yapmayı denedim, ama layığıyla pişiremedim. Olmadı işte :( O yüzden bu konuyu kapatalım! (Her zaman, gidip kızarmış dondurma yediğim bir yer vardı, ama maalesef kapanmış. O yüzden ailecek yastayız)

Uzun lafın kısası, kısa günün kar'ı bol bol bol bol (bolero'nun bolundan) bi dünya kozmetik oldu benim için. Ağzımın iki ucu iki kulağımı geçeli çok oldu. Bu beni bi süre idare eder ;) Darısı diğer depresiflere inşallah!!!

Bbye :)

Yazarın Notu : Bütün bu ilgiyi, alakayı görünce beynim pis pis planlar yapmaya başladı. Sürekli depresif takılıp ergen çığlıkları atarak "bu evde kimse beni anlamıyaaaaaağğğ" diye zırlasam mı acaba? Hatta bir karton MAC ürün için ocağı yakıp, ateşi üfleyip tüple kendimi zehirliyomuşum gibi bile yapabilirim :P (evet, doğal gaz yok bizde, tüp var, aygaz var... Doğal gaza gerek de yok. Yılın 10 ayı bedava sıcak suyum varken enayi miyim elektrik gittiğinde ısıtmaktan aciz sisteme bi dünya para vericem beağ!)

10 Mart 2011 Perşembe

Kısa Günün Kar'ı :) Bölüm - 1


Başlıkta pek bir zorlandım. Karı anlamına gelmediğini nasıl belirtebilirim diye baya bir kafa patlattım (15 sn kadar) ve bu çözümü buldum. Neyse sadede geleyim. Bugünkü yazım, tam blogumuzun temasının hakkını verecek bir yazı :) Koca parasını bol bol yedim bu iki gün sayın seyirciler!!! Hatta bu da yetmedi kayınvalide parasını da yedim :P

Son birkaç gündür dibine vurduğum depresyonumun ilk defa bir faydasını gördüm :P Öncelikle dün kocişim hamamzade sabahın köründe - 11:30 - telefon ederek beni uykumdan uyandırdı. Her ne kadar depresyonda da olsam, bunun da kendi içinde bir disiplini var. Gece 01:00'dan önce yatmamak, sabah 12:00'den önce uyanmamak, sürekli yemek yemek, koltuğun hep aynı köşesinde oturma, vs, vs...Herneyse, sevgili kocişim beni arayarak düzenimi bozduğu için çok sinirli bir şekilde telefona cevap verdim. Karşımdaki sexy ses (!) bana 15 dk içinde hazır olmamı, beraber alışverişe çıkacağımızı söylüyordu!! Rüya mı görüyorum acaba diye düşündüm... Hayır, bu bir rüya değildi. Kocişim gönlümü eylemek için beni alışverişe çıkarmayı teklif ediyordu!! Böyle koca ısırılmalıydı, hatta belki de yenmeliydi!

Kendimi toparlayıp hemen buz gibi suyla elimi yüzümü yıkadım. Biliyorum, depresyona aykırı ama, dişlerimi de fırçaladım; hem de dünyanın en berbat tatlı diş macunuyla (parodontax). sonra elime ne geçtiyse üzerime geçirdim. Saçımı da köpeğimin on kere çiğnediği o eskiiii, yıpranmııııışşş lastiğimle tepemde toplayıverdim. Tattaaaa, hazırııımmm :)

Gittik AVM'ye gezdik, gezdik... Canım hiçbir şey denemek istemedi. Bu kilolarla bir şeyler denemek ölüm gibi çünkü. Hele pantolon... Bi de bi beden, diğerininkine uymuyor. Bir kotta 32 beden olurken, bir diğerinde 30 oluyor, bir başkasında ise 32 beden dizimden bile geçmiyor. Hatta üşenmedim, Defacto'da çok beğendiğim iki tane 42 beden pantolon almıştım kabine denemek için, birinin ön tarafı bol geldi emanet gibi, biri bacağıma girmedi... İkisini üst üste koyup baktık kocişle, anam o da ne... İkisi de 42 beden olan iki pantolonun bel genişliği arasında 4 parmak fark var :S Nasıl bu kadar fark edebilir ya? Kesim falan deme bana, gözünü seveyim... Bu kadar yanlış nasıl kesilir lan?

Neyse, tüm bu yaşadıklarım gözümün önünden film şeridi gibi geçince, anında vazgeçtim giysi alışverişinden. Kocişime pantolon baktık biz de. Adamcağız o mağazada tam 7 tane pantolon giydi, bazıları da iyiydi aslında ama ben hiçbirini beğenemedim... İçime sinmedi. O da hiçbir şey alamadı dolayısıyla :)

Ordan çıkıp başka bir AVM'ye geçtik. Orda da kocişe pantolonlar denettim, ama en sonunda o da sıkıldı. Biz de giysi alışverişinden vazgeçtik. Sonra Watson's mağazasına girdik. Buradan ne zamandır istediğim Golden Rose Dipliner'lardan aldım. Gerçekten çok kullanışlı bir ucu var. Eyeliner özürlü insanlar için bir nimet bence :) Buna ek olarak Flormar'ın Plus Quartz serisinden 93 ve 10 numaralı iki oje aldım. Numaraları birbirinden çok alakasızmış gibi dursa da renkleri birbirine çok yakın. İkisinin içinde de çok minik pırıltılar var ve bu benim bir ojede en çok sevdiğim özellik. Sade renklere özellikle bir asalet kattığını düşünüyorum. Bunlardan başka bir de Flormar'ın Nail Care serisinden Max Growth adlı ürününü de aldım. Uzun yıllar tırnak yemiş biri olarak, tırnaklarımı yeni yeni uzatıyorum ve benim gözüm gibi baktığım tırnaklar yumuşaklıktan ve güçsüzlükten çatır çatır kırıldıkça içim eriyor... Bu ürünü denemeye karar verdim ben de. Zaten üzerinde "tırnak yiyenler  için üretilmiştir" gibi bir şeyler de yazıyor. Bunu ojenizin altına bir kat sürüyorsunuz. Ben dünden beri kullanıyorum ve gerçekten tırnaklarımda belirgin bir sertleşme var.












Tüm bu kozmetik alışverişinden sonra, Euromoda'ya girmeden olur muydu? Tabi ki hayır. Ama sanmayın ki incik boncuk aldım :) Lastik aldım ayol, saç lastiği :) Ben uzun süre dayanmaları açısından, üzerlerinde herhangi bir ek yeri, demir birleştirici falan olmayan lastikleri tercih ediyorum. Çünkü saçlarım uzun ve gür. Bu yüzden tek parça lastikler çok kullanışlı oluyor benim için. Hele bu gidişimde bir çift lastik buldum ki, süperler!!! Her tarafından Çin malı olduğu belli olan bu ürün, Çin mallarına karşı çok mu ön yargılıyız acaba dedirtti bana :)



Bu yorucu günün devamında, eve gelip Zeytin'i aşıya götürdük. Korona ve Bronşin aşılarını oldu. Bu Zeytin tam bir inatçı keçi  :) Veteriner ablasını çok seviyor. Onu gördüğünde üstüne zıplıyor, şımarıyor, cilveleşiyor. Ama olay ne zaman muayene odasına kaysa, yere öyle bir oturuyor ki tasmasını ne kadar çeksem nafile :) İçeri sürüklüyoruz resmen, o yine de ısrarla içeri girmek istemiyor ve popo kayağı yaparak geçiyor muayene odasına... İçeride de ayrı bir komedya. İğne olurken, kocişim Zeytoşun başından iyi tutabilmek için ona sarılıyor. Böylece iğneyi görmüyor. Kendisi tam oscarlık performanslarından birini daha sergiledi bu hafta :) İlk iğneyi hiç görmeden yedi, hiç sesi çıkmadı dolayısıyla. İkinci iğne için diğer tarafını döndürmemiz gerektiğinden, dönerken şırıngayı gördü. Bu kez bir bastı çığlığı evlere şenlik :) Kadın iğneyi anında yapıp çekildi kenara, Zeytin hala iğne oluyorum modunda bas bas bağırıyor :)) Hemen kucağıma sığındı (oyyy yirim!!) Ben de sevdim, öptüm o kaşık kadar suratını, acısı dindi. Atladı aşağıya, yine başladı şımarmaya :)

Akşam da Zeytin'i eve bırakıp Gündoğdu diye bir yerde yemek yedik. Yeni çıkardıkları közde köfte mükemmeldi, yanında salatası, piyazı ve kolasıyla 8,5TL'lik bir menü aldım. Yalnız sizi uyarmalıyım; bir porsiyonda 8 köfte var ve bana bile çok geldi. Yani 1,5 istemeden önce iyi düşünün derim. Ama lezzeti harikaydı gerçekten.

Devamı Bölüm - 2'de :)

8 Mart 2011 Salı

Dert Bende Derman Sende

      Bu aralar takık olduğum tek şey 'sağlık'..En ufak bir yerim ağrısa başlıyorum acaba ne oluyor?Böbreklerim mi iflas ediyor?Yok taş var kesin taş diyorum...Sonra ağrım geçiyor başka bir yerim ağrıyor mesela sırtım başlıyorum hemen 2 sene önce araba çarpmıştı salak gibi röntgen de çektirmedim ya kırıldıysa çatladıysa kaburgalarım?Anlayacağınız takmış durumdayım.
      Trigliseridimin yanlışlıkla mı nedir yüksek çıkması olayından sonra bazı şeylere daha önem verir oldum.Geçen rutin bir kontrol sırasında trigliserid değerim normalin çok üstünde bir değer çıktı sonra diyet falan yaptım neyse tekrar ölçtürdüm allah allah bu kez ise alt sınıra çok yakın yani çok iyi bir değerde çıktı sonuç neyse rahatladım ama hayatımda bazı kökten değişiklikler yapmaya karar verdim bu esnada.yağı çok azalttım ve artık neredeyse her yemeğimde zeytinyağı kullanıyorum.Günde ortalama 3 litre su içmeye özen gösteriyorum.Her gün pilates yapıyorum hava çok soğuk olmasa yürüyüş de yapacağım.Anladım ki bazı şeyleri yaşam tarzı haline getirmek lazım.Yani sağlıklı beslenme ve egzersiz çok önemli.Bunu gençken yaşam tarzı haline getirmezsek,yaşlanınca pek bir faydası olmayacağına inanıyorum aynı zamanda.
        Şu an çalışmayan bir kadınım,ev sarmaşığıyım yani:)Sabah 9 gibi uyanıyorum hafif bir kahvaltı ardından saat 10,00'da tv8'de canlı yayında Ebru Şallı ile pilates yapıyorum 45 dakika kadar sürüyor.Sonra biraz dinleniyorum tv'de bir iki programa bakayım derken saat bu saat oluyor yani 14,30 falan..E biraz evimle ilgileneyim diyorum iki etrafı toparlıyorum arada kaytarıp internete bakıyorum;bir de bakıyorum akşam olmuş saat 17,00 falan olmuş..Hemen yemek telaşı alıyor tabi beni.Neyse ki 10 parmağımda 10 marifet:)1 Saatte 3 çeşit yemek çıkartıveriyorum..Saat oluyor 18,00 'billy'i bekliyorum.Derken o geliyor yemek yiyoruz,kahveydi televizyondu gece oluveriyor.Bütün gün evde olmama rağmen resmen 24 saat yetmiyor bana..Aslında düşünüyorum iki çıkayım alışveriş merkezi falan gezeyim.Kız arkadaşlarla buluşayım,iki laklak yapayım ama yok yok vakit yok resmen.Alışverişe de çıksan çalışmayan bir bayan olarak bütçen kısıtlı.
         Zaten bu hep böyle oldu.Ya param oldu ana zamanım olmadı hiçbir şeye.Ya da zaman var ama para yok işte.Hayat böyle..Çalışırken kendimi eve nasıl atacağımı şaşırıyordum.Hiçbir yere gitmek istemiyordum.hafta sonları bile evde kalıp dinleneyim,tv karşısında boş vakit geçireyim istiyordum.iyi de kazanıyordum çoğu insana göre ama canım hiçbir şey yapmak istemiyordu..
         Şimdi inşallah yine en kısa zamanda hayırlısıyla iyi bir işe girerim de varsın harcayacak zaman olmasın:))Aslında evde oturmak sıkıcı gerçekten her gün rutin bu anlattıklarım.çalışmak ise insanı dinç tutuyor.Güne daha erken başlıyorsun.Bin bir türlü problemle muhatap oluyorsun vs vs.Sonra eve geliyorsun yine aynı şeyleri yapıyorsun..Ev hanımlığı da zor diyorlar ya yok yaeee neyi zor?çalışan bayanlar da evde olanların yaptığı her işi yine yapıyor hem de çok daha kısıtlı zamanlarda.
        Yok yok asla ev kadını olamam ben olmamalıyım.Çalışmak güzel şey.
         Bu arada bütün emekçi kadınların da Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.Kadın olmak zor zanaat.Hele çalışan kadın olmak...
     

Balık kadını

            Yükselen burcu Akrep olan bir Balık kadınıyım ben.Sapına kadar balığım.Her anım, her yanım duygusal ama bir de Akrep var.Bir rivayete göre yükselen burcumuz insanların dışardan bizi algılayışı,kendi burcumuz ise içimizdeki biziz.Benim için bu çok doğru.Beni tanımayanlar ya da yeni tanıyanlar dışımdaki akrebi görür sadece...Akrep sinsi,cadaloz,ukala fenaa bir burçtur.Balıksa kırılgan,hassas,duygusal..Bu ikisi bende eşit şekilde dağılmış.Çok fena görünürüm ama yufka yüreklinin tekiyim.Kimseye kin tutamam,affediciyim ama yeşil ışığı beklerim.Sinyal gelmeden yaklaşmam.Temkinliyim.
               Hayatta çok hatalar yaptım,çok fırsatlar kaçırdım ama herşeyde bir hayır vardır felsefesini benimsedim.Bugüne gelmeme sebep olan şeyler o yaptığım doğrular ve yanlışlar nihayetinde.
En önemlisi sevdiğim adamla evlendim.2005'te üniversitede tanıştım 'billy' ile.Adı billy değil tabi..Şu anda taktım bu ismi kocama:)2009'da nişanlanıp 2010 Temmuz'da evlendik.
               Şu an bambaşka bir şehirdeyiz.Kimsemiz yok burada bir ben bir kocam ama mutluyuz.Birbirimize yetiyoruz çünkü yetmeyi öğrendik.yeri gelince kocam yeri gelince arkadaşım,dostum oldu o benim.Zaten sevdiğim dostlarımın sayısı bir elin parmaklarından bile az ve de istemeden dost kaybetmeye devam ediyorum.Bir kankirella var,uzak da olsak beraberiz online da olsa kalplerimiz bir:)Bir de Nilüş var özlediğimiz anaç arkadaşımızz..Bir de birkaç kişi daha var yok.insanın bazen bir dosta ihtiyacı olmuyor değil,her zaman oluyor tabi ama dost dediğin dost gibi olmalı; kederini, sevincini paylaşmalı eğer paylaşmıyorsa orada ciddi bir problem var demektir..Mesela ben çok yakın arkadaşımın boşanacağını,boşanma davasına birkaç gün kala öğreniyorum.Böyle dostluk olur mu?paylaşım yoksa o dostluğun bağları çoktan bitmiştir;artık kazanılacak birşey yoktur.
            Hayat insana hep güzel şeyler vermiyor tabi ki.Şöyle birşey duymuştum Allah günahları arttığında kuluna üzüntü verirmiş günahları hafiflesin diye.Şu an tek problemim severek yapabileceğim bir işimin olmaması.Allaha şükürler olsun ki sağlığım yerimde,ailemin sağlığı yerinde,sıcacık bir evim var,sevdiğim adamla evliyim.Şükretmek lazım..
             ''İyi değilim.'' demek ne haddimize,şükürler olsun her halimize...
         

7 Mart 2011 Pazartesi

Bu Sefer Birleştik de Geldik!!

Bebişim, yavrukuşum kesiklibiber ile oturduk, düşündük, taşındık, kaşındık ve piyasanın (!) böyle bir blogun eksikliğini çektiği konusunda karara vardık. Sonuç itibariyle, bu blogu açtık. Blogumuzun teması ve düzenlemeleri, bizi böyle gören ve bize alttan alta, imayla bu yakıştırmayı yapan bir arkadaşımıza ithaf edilmiştir... Eğlenceli de olsun istediğimizden böyle hafifmeşrep bir hava oluştu blogda ama neyse :) Bizi bilen biliyor.

Bu da merhaba yazım olsun işte. Açılışımza birer çelenk gönderen sevgili kocalarımıza burdan binlerce teşekkürü sunmayı da ayrıca bir borç bilirim!!!

Ne diyoruz o zamannnn : Hoş-gel-di-nizzzz!! (Seda Sayan stayla!!!)

Bbye :)